DOĞUBEYAZIT İLÇESİNDE MEYDANA GELEN ÖLÜM OLAYI RAPORU

21.10.2008 tarihinde Ağrı Baro Başkanı AV.TİMUR DEMİR, Ağrı Baro Başkan Yardımcısı AV.NESİM KOÇ, Ağrı Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri AV.SİNAN ARAS, AV.HARUN DEMİR, AV.ABDULLAH GÜZEL, AV.BERNA YAMAN, Ağrı Barosu Avukatlarından AV.HİLAL DEMİR, Mazlumder Ağrı Şube Başkanı AV.MEHMET ALİ GÜLTEKİN'den oluşan heyet ile birlikte 20.10.2008 tarihinde Ağrı İli Doğubeyazıt İlçesi Merkezinde Meydana gelen olaylar ile ilgili bilgi edinmek amacıyla Saat 13.00 civarında DTP İlçe Başkanlığına gidildi. Burada heyetimize AV.SAZİYE ÖNDER'DE katılmıştır. Büyük Ağrı Caddesinden DTP ilçe binasına gidilirken yol üzerinde Ortadoğu Oteli, İş bankası,Demokratik Toplum Partisinin camları, Orhan Doğan Eğitime Destek Evinin ve birçok işyerinin halen hasarlı (Camlarının ve kapısının kırık olduğu)görüldü.


DTP İLÇE BİNASINDA : İsminin raporda geçmesini istemeyen bir kişi:'Basın açıklaması yapmak istediklerini, izin verilmediğini, Basın açıklamasının başlama saati normalde saat:12.00 olarak bildirildiği halde yavaş yavaş toplanan halkın üzerine kolluk güçlerinin saat 10.00 da saldırdığını, DTP yöneticilerinin halkı bilgilendirme fırsatını bulamadıklarını' bildirmiştir. DTP İlçe Yöneticisi olduğunu belirten BURHAN KARATAY aynı yönde bilgi vermiştir. Bununla beraber DTP İlçe Başkanı ALİ SÖĞÜT ; 'Halkın tahrik edildiğini, Polislerin başka illerden geldiğini, Kaymakam, başsavcı ve diğer idari amirlerin 19.10.2008 yani basın açıklamasından bir gün önce halkın içinde gezerek bir gün sonra yapılacak basın açıklamasına gitmemeleri yönünde propaganda yaptıklarını, olaydan sonra insanların yaralı oldukları halde gözaltına alınma korkusuyla evlerinde kendi kendilerine tedavi olduklarını, 4 ağır yaralı olduğunu 3'ünün Iğdır Devlet Hastanesine 1'inin Ağrı Devlet Hastanesine Kaldırıldığını, 19 kişinin gözaltına alındığını ' söylemiştir. Adının raporda geçmesini istemeyen DTP il teşkilatından olduğunu ve olaylarda hayatını kaybeden AHMET ÖZKAN'ın arkadaşı olduğunu ve basın açıklaması için birlikte geldiklerini belirten kişi göğsünden tek kurşun ile hayatını kaybettiği sırada yanında olduğunu, hatta AHMET ÖZKAN yaralıyken onun kollarında vefat ettiğini, önce gazdan zehirlendiğini sandıklarını sonradan kurşunun isabet ettiği anladıklarını, AHMET ÖZKAN'dan çıkan mermi çekirdeğinin AHMET ÖZKAN'ın hemen önünde ki ORAL TİCARET adlı işyerinin içerisine girdiği, 44 metre mesafeden tek kurşun ile vurulduğunu, Oral Ticaretin önünde kan izlerinin halen mevcut olduğunu belirtmiştir. Panzerlerin mahalle aralarına kadar girdiğini ve kısa bir süre sonra uzun namlulu silah ateş seslerinin geldiğini (Büyük Ağrı Mahallesinde), Bunun iki taraflı bir çatışma olmadığını tek taraflı ateş edildiğini belirtmişlerdir. MEVLÜT ÖZÇELİK: Kolluk güçlerinin yolları tutması nedeniyle göstericilerin giremedikleri DTP ilçe başkanlığının bulunduğu binaya sopalı ve taşlı saldırıda bulunulmuştur. -Camlarda halen taş kırıklarının var olduğu gözlendi. Ayrıca Belediye hastanesine iki adet kurşunun isabet ettiği görülmüştür. AHMET ÖZKAN'ın taziye yerinde; adının yazılmasını istemeyen bir akrabası AHMET ÖZKAN'ın cenazesinin TRABZON ADLİ TIP KURUMU'na gönderildiğini, cenazenin halen teslim edilmediğini, AHMET ÖZKAN'ın 22 yaşında erkek olduğu ve diğer kardeşlerinin küçük olduğu, evinin geçimini onun sağladığını belirtmişlerdir. AĞRI BAROSU TEMSİLCİLİĞİ ZİYARETİNDE; Ağrı Barosu Yönetim Kurulu Üyesi AV.AHMET BAĞAÇ heyetimize katılmıştır. DOĞUBEYAZIT KAYMAKAMI: Saat 15.00 'de Doğubeyazıt Kaymakamı Metin MAYTALMAN makamında ziyaret edilmiştir. Ölüm olayının kaos ortamında vuku bulduğunu, cumhuriyet savcılığının olaya el koyduğunu, Adalet Bakanlığının müfettiş gönderdiğini, Sorumlular hakkında işlem yapılacağını, İlçeye yeni tayin olduğunu ve işine başladığı ilk gün olayın meydana geldiğini, Devletin şeffaflaştığını 2004 ile 2008 arasında çok fark olduğunu ve olayın faillerinin mutlaka bulunacağını söylemiştir. DOĞUBEYAZIT CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI: Randevu alındığı saatte Cumhuriyet Başsavcılığı Makam odası önüne gelindiği sırada Başsavcı yanında ismini bilmediğimiz bir bayan olduğu halde 'Kaymakam beyle görüşmemiz var Ağır Ceza Reisi arabada beni bekliyor. ' diyerek randevü alındığı halde heyetimizle görüşmeyi reddetmiştir. Bugüne kadar elliye yakın kişi gözaltına alınmıştır. Olay günü gözaltına alınan 21 kişi tartaklanmış ve bazıları kaba dayaktan fenalaştıklarından dolayı hastaneye kaldırılmıştır. Aralarında iki kişinin kafasına dipçikle vurulmuş, birinin elinde sigara söndürülmüştür. 9 kişi tutuklanmış, diğerleri serbest bırakılmıştır. Gözaltılar devam etmektedir. Bu güne kadar 23 kişi tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçeleri arasında olay yerinde ağzın açık gerekçeside vardır. Birçok kişi hakkında adli kontrol tedbiri verilmiştir. Şu anda Doğubeyazıt cezaevinde tutuklu bulunan Nuri Yeşil Azadiya Welat gazetesinin temsilcisidir.

Sonuç ve kanaat: Halkın çok tedirgin olduğu, konuşmaktan çekindiği gözlenmiştir. Konuşmaya cesaret eden şahıslar da, isimlerinin gizlenmesini talep etmişlerdir. Halk arasında ciddi bir korkunun hakim olduğu gözlenmiştir. Bunda ise, özellikle son olaylarda, emniyet güçlerinin tek taraflı ve orantısız güç kullanmasının etkili olduğu kanaatine varılmıştır. Özellikle, basın açıklamasının yapılacağı gün, açıklama saatinden yaklaşık 2 saat önce, emniyet güçlerinin yavaş yavaş toplanan halkı güç kullanarak dağıtmasının, gerginliğin artmasına ve olayların tırmanmasına sebep olduğu düşünülmektedir. Olaylar sebebiyle polis kurşunu ile ölen Ahmet Özkan'ın durumu ve olaylarda 4 kişinin ağır yaralı olduğu düşünüldüğünde, silahlı olmayan şahıslara karşı, emniyet güçlerinin aşırı güç kullanımı olduğu ve yaşam hakkının ihlal edildiğini sonucuna ulaşılmıştır.

Mazlumder, yaşam hakkının kutsallığına ve ihlal edilmemesi gerekliliğine, toplumsal olaylarda emniyet güçlerinin soğukkanlılık ile hareket etmesi ve orantısız güç kullanımında .bulunmaması gerekliliğine bir kez daha vurgu yapmaktadır.

Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.

Sayın Basın Mensupları ve Değerli Halkımız

Anayasanın 10 ve 42. maddelerinin değişmesine müteakiben, bu maddelere yönelik itirazı kabul eden Anayasa Mahkemesi, kurucu iradeyi neredeyse Meclis`ten almıştır, Anayasayı tamamen ortadan kaldırarak başka grubun ve gücün eline vermiştir. Anayasayı tümden değiştirmek işi Meclis`in işi değildir şeklinde bir cümleyi bu kararların gerekçesinde bulabilirsiniz. Türkçesi ile veya amiyane tabiriyle, `Anayasanın tümünü darbeciler değiştirebilir veya yapabilir, ama milletin seçtiği milletvekillerinden oluşan Meclis`in, Anayasanın tamamını yapma veya değiştirme yetkisi yoktur` şeklindeki bir yorumla karar verilmiştir. Bu hukuki değildir.`

82 Anayasasına `Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu` gibi acayip bir ad taşıyan ekip tarafından sokuşturulmuş olan 4. maddenin ne çok sevdalısı varmış bir kere daha gördük. Sonucu da görüyorsunuz: Anayasanın 4. Maddesiyle değiştirilmesi ve değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi yasaklanan 1, 2 ve 3. maddelerinin yanına usulca bir dördüncü madde (4. Madde) daha sokulmaktadır. 4. Madde kendisini `değiştirilemezler arasında saymamasına rağmen, otomatik olarak o da bu kategoriye girmektedir. Eğer Anayasanın 1, 2 ve 3. maddelerinin değiştirilemezliği dördüncü bir maddenin yardımına başvurmadan gerçekleştirilemiyorsa, 4. Madde`nin değiştirilemezliği için bir 5. Madde, 5. Maddenin değiştirilemezliği için bir 6. Madde, 6. için bir 7. Madde... gerekmez miydi? Teorik olarak gerekirdi ama bu kez de Anayasa yazımı bir türlü son bulmazdı! Anayasa mahkemesinin Anayasanın 148 maddesine göre teklif, oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülebilme kurallarına uyup uymadığı konuları haricinde değişikliği esastan inceleme yetkisi bulunmamaktadır.

Bundan sonra her türlü gerekçenin gayet rahatlıkla içine girebileceği derecede geniş anlamları olan demokrasi,laiklik, sosyallik kavramları uyarınca ve bunlarda Anayasa Mahkemesince her zaman farklı yorumlamaya gidilebileceği ihtimaliyle artık hiçbir anayasa değişikliği yapılamayacak, teklif edilemeyecek, akla dahi getirilemeyecektir. Bu suretle bırakalım Anayasayı yeniden yapmayı, en küçük değişiklikte dahi karşısında değiştirilemez üç madde bulunacaktır. Anayasanın yeniden hazırlanması da yalnızca ve sadece asli kurucu iktidarın işi olacak, tali kurucu iktidardan artık hiç bahsedilemeyecektir. Toplumun tamamının sosyo-politik ve sosyo-ekonomik yapılanması anlamına gelen Anayasada bunun dışında değiştirilemeyeceği için durağan, statik, sabit bir metinle hukuk devletinin idame ettirileceği, dinamik toplumun böyle mutlu kılınacağı zannedilecektir.

Mevcut ve açık tehlike ilkesi gereği, kişi yaptığı hareketin kanunda suç teşkil etmesi karşısında ancak mahkeme kararıyla suçlu sayılır. Sanık dahi suçsuz muamelesine tabidir. Böyle olunca, muhtemel potansiyel, hayali suçlu kavramı saçma kalmaktadır. Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği bellide olmayan ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, taze tutularak hemen geleceği vehmedilen soyut ve hayali bir tehlike uğruna müşahhas hakların gaspına göz yumulmaktadır. Birilerinin itilip kakıldığı ve ikinci sınıf sayıldığı buna karşılık ayrıcalıkların ve keyfiliğin arttığı bir zeminde hukuk güvenliğinden eşitlikten var olmaktan bahsedilmesi hayli zordur. Devamlı şekilde niyetleri sezmeye çalışmak, varsayımları ve olasılıkları bahane etmek problemi çözümsüzleştirmektedir. Hukuk devletinde işlemler, vehimler, tahminler veya kehanetler üzerine değil Anayasa ve yasalara uygun somut gerçekler üzerine bina edilir.

Zira Anayasa mahkemesi gerekçeli kararında kendisiyle çelişmektedir. Din ve vicdan özgürlüğü kişilere diledikleri inancı benimsemek, bu inancın gereklerini yerine getirmek, dini inancını açıklamaya veya belli bir dini benimsemeye hak tanımaktadır.

Eşitlik, özgürlük, çoğulculuk demokrasinin temelidir. Fikir özgürlüğünün temeli AHİM kararlarında belirtildiği gibi rahatsız etme hakkını da bünyesinde barındırmaktadır. Anayasa mahkemesi kanunların kendisine vermediği bir yetkiyi kullanarak hukuku çiğnemiştir.

BAŞÖRTÜLÜLER CUMHURİYETTEN KOVULDU MU?

Başörtüsü yasağı ilkelliği ülke gündeminde yerini korumaya devam ederken; yasağa karşı mücadele de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Asker olan çocuklarının yemin törenini izlemek isteyen başörtülü anaların tel örgü dışında mahzun bekleyişinde ki utanç, bu ilkel yasağın bir an önce sona erdirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. TSK komuta kademesinin doğudaki çatışmalarda ölen asker analarını ziyaret ederken akıllarına bile getirmedikleri başörtüsü konusunda kışlada laiklik histerisiyle yasakçı bir tavra bürünmelerindeki ikiyüzlülüğü izah etmeleri gerekir. Aynı çelişki Genelkurmay başkanının dinin birleştirici rolünü Doğu için hatırlaması bu anlamda imam kadrosu talep etmesi ile TSK bünyesinde namaz kılan, eşi başörtülü olan subayların ihracında görülmektedir.

Üniversitelerin açılması ile birlikte başörtüsü yasağı aynı zamanda başörtüsü üzerine kep, şapka gibi kıyafetler giyerek okula gelen öğrencilere de uygulanır hale geldi.Yetkililer maksadını ve haddini aşan şekilde öğrencilerden şapka veya keplerini çıkarmalarını istemekte ve böylece ilkel oluğu kadar vahşi bir uygulamanın da altına imza atmaktadır.

Avrupa Konseyi geçen hafta Lahey'de düzenlenen toplantıda kamu çalışanlarının dinî inançlarına uygun kıyafet giyme özgürlüğünün 'laiklik' gerekçesiyle kısıtlanamayacağını açıkladı. Uzman akademisyenlerin hazırladığı rehbere göre, 'Dinî inançlarına uygun kıyafet giyen kamu çalışanlarına kısıtlama getirilirken laikliğin gerekçe gösterilmesi yeterli değildir' denildi ve kısıtlama için geçerli, meşru ve hukuki dayanakların bulunması gerektiği belirtildi.

Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olan Türkiye'nin konseyin tavsiye kararlarına uyması ahlaki bir sorumluluğudur ve resmi çevrelerin bu tavsiye kararlarına ne oranda uyacağını hep birlikte göreceğiz.

Son günlerde işkence vakalarının artmasını, gözaltına ölüm olaylarını, kadın ve genç kızlara yönelik cinsel saldırı ve taciz gibi insanlık dışı uygulamaları da kınıyor ve kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın tüm insan hakları ihlallerine karşı olduğumuzu kamuoyuna bildiriyoruz.

KÜRTLER CUMHURİYETTEN KOVULDU MU?

Başbakanın son süreçte Kürt sorununa yönelik militarist söylemleri bölgede tepkiyle karşılanmaktadır. "İstemeyen çeksin gitsin" söylemi elbette ki " Ya sev Ya terk et." olarak anlaşılmaktadır. Bu söylem Kürt sorununa çözüm için umut olarak görülen Ak Partinin merkez söylemi sahiplendiğini, statükoculaştığını ortaya koymaktadır. Değişim beklentileri boşa çıkmaktadır. Bu bağlamda bir köşe yazarının eleştirilerinin başbakandan sert karşılık görmesi Ak Partinin düşünce ve ifade özgürlüğüne yaklaşımını ve eleştirilere tahammül sınırını ortaya koymaktadır

Başı açığı ve kapalısıyla biz bir bütünüz ve bu güzel beraberliği hiç kimsenin bozmaya hakkı yok. basın açıklamamıza geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyoruz.

MAZLUMDER Ağrı Şubesi Bşk.

Av.M. Ali Gültekin

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2008-11-24
Okunma Sayısı : 3380
Şube ve Temsilcilerimiz
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği -
Adres:
E-posta: | Telefon: | Faks:

Ziyaretçi Sayımız : 4644733